
Duvar Pası – #01


Hepimizin bir kez olsun İngiliz taraftarlar ile birlikte “Gunners Go!” diye haykırmak
istediği, 2000’lerin başlarında rüzgar gibi esen, Henry’lerin, Pires’lerin, Bergkamp’ların,
Ljunberg’lerin takımı İngiliz devi ARSENAL.. Evet İngiliz devi diyorum çünkü; müzesinde 13 Premier Lig Şampiyonluğu, 13 Fa Cup, 15 Community Shield, 2 Lig Kupası bulunan
Arsenal’in Avrupa sahnesinde en büyük başarısı 1 kez 1994 yılında kazandıkları Kupa
Galipleri Kupası. Arsene Wenger’in 22 yıllık emeği, hepimizin gözünde ihtişamlı zaferler ile canlanan Arsenal aslında perde arkasında son kez 2004 yılında şampiyon oldu. Herkes
Arsenal’in Manchester United ile birlikte 2000’leri domine edeceğini beklerken Kuzey Londra temsilcisi tüm futbolseverlere bir şok yaşattı ve geçmiş başarıları ile anılan bir takım olmaya başladı. 05 / 06 sezonunda, 2000’lerin başından beri ilk defa 4. olduklarında tehlike çanları çalmaya başlıyordu ki hem tarihlerinin en büyük Avrupa başarılarından biri olan Şampiyonlar Ligi Finalinde Barcelona karşısında son 15 dakikada yenilen iki gol ile kaçan kupa hem de “Futbolun yuvası” olarak adlandırdıkları doksan üç yıllık evleri Highbury’den, 60 bin kapasiteli Emirates’e taşınmanın mutlu telaşı başlarını döndürmüştü. 06 / 07’de Emirates’e geçilirken “Topçular” geçen sezonun hüsranını unutturmak için transfer çalışmalarına başladı, 32 yaşına gelen Robert Pires Villareal’e bedelsiz olarak gönderilirken, Ashley Cole’u 7.5MEuro’ya uzun yıllar sol bek pozisyonunu emanet edecek olan Chelsea’ye transfer oldu. JoseAntonio Reyes kadroda yer bulanamadığı için Real Madrid’e kiralandı. Orta sahada hücuma yön verecek iki 10 numara transferi isteyen Arsene Wenger, Dortmund’tan Rosicky’i 10 M Euro’ya ve Real Madrid’ten Julio Baptista’yı kiraladı. Baptista’dan 10, Rosicky’den ise 6 gol katkısı sağlanan sezonda Manchester United 89 puan toplayarak şampiyon olurken,
Arsenal 68 puanda kaldı ve dördüncü oldu. Yeni sahalarının ilk yılını şampiyonlukla taçlandırmak isteyen Kuzey Londra ekibi dördüncülükle yetinmek zorunda kalmıştı. Yeni sezon için moral toplamayı düşünürken yaz transfer döneminde bir şok yaşandı ve takımın hali hazırda efsanesi olan Thierry Henry 24M Euro karşılığında Barcelona’ya imza attı. 8 yıllık maceraya 2 Premier Lig Şampiyonluğu, 3 FA CUP, 2 Community Shield sıkıştırmış olan efsane forvet artık Barcelona için ter dökecekti. Son şampiyonluk kadrosunda bulunan ancak bir önceki sezon kadroda yer açamayıp kiraladıkları Reyes, Real Madrid’de 38 maça çıkmış bu maçlarda 7 gol 3 asistin ötesine geçememişti. Reyes’in 12M Euro karşılığında Atletico’lu olduğu yıl, Ljunberg’den ise 5M Euro kazanan Arsenal, yaz transfer döneminde kolları sıvadı ve öncelikle Henry’nin yerine bir forvet arayışına başladı. Dinamo Zagreb’in 24 yaşındaki santraforu Eduardo 13.5M Euro karşılığında takıma katıldı, sağ bek boşluğunu ise Auxerre’den yine 24 yaşındaki Bacary Sagna ile doldurdu. Orta saha direncini arttırmak için Chelsea’den Lassana Diarra’yı 3M Euro’ya kadrosuna katan Arsenal, kağıt üzerinde Manchester United’ın ardından şampiyonluğun en büyük adayıydı. Fakat o sezon belki de gelmiş geçmiş en iyi Manchester United ile karşı karşıyaydılar. ManU 07 / 08 sezonunu rüya gibi oynamış Şampiyonlar Ligi, Premier Lig ve Community Shield şampiyonu olmuştu. Arsenal’in Togo’lu yıldızı Adebayor sezonu 30 Gol 5 Asist ile tamamlıyor, ardından 20 yaşındaki genç Cesc Fabregas 15 Gol 22 Asist ile yıldızlaşıyordu ancak bu ikili Manchester United ve Chelsea’ye engel olamamış Arsenal sezonu 83 puan toplayarak üçüncü sırada tamamlamıştı.
Ada Futbol’unda takımlar arasındaki mali dengesizlik ortadayken, Arsenal ya tepede
kalacaktı ya da en iyi 6 takımın arasında anılan bir kulüp olmayı tercih edecekti. Arsene
Wenger faturayı transfere kesti, yeni Zidane olarak anılan Samir Nasri, Robert Pires’in
ardından bulamadıkları kilit açan oyuncu olması için 16M Euro’ya Marsilya’dan transfer
edildi. Zenit’in sürati ve tekniğiyle öne çıkan kanat oyuncusu Andrey Arshavin 16.5M Euro bonservis ödenerek takıma katıldı. Arsenal hücuma zenginlik katmış ve yıldızlarını da elinde tutmayı başarmıştı, Arsene Wenger hedefi koydu 08 / 09 sezonu yapılan takviyelerin ardından şampiyonluk sezonu olacaktı, ama planlar yine istendiği gibi uygulanamamış Arsenal, Manchester United’ın 18 puan gerisinde dördüncü olabilmişti. Premier Lig’de dev rakipleri ile transfer mücadelesinde başarılı olamayan Arsenal sahada da ipi göğüsleyemeyeli dört yıl olmuş ve zamanla geriye giden bir grafik çizmeye başlamıştı. 2009’da Manchester City’nin Şeyh Mansur’a satılmasının ardından City, Arsenal’den, Adebayor ve Kolo Toure’ye toplam 38M Euro bonservis ödeyerek takıma kattı. Arsene Wenger elindeki genç kadroyu değerlendirip geliştirmeye odaklandı ve o sezon 12M Euro’luk Vermaelen transferi dışında transfer harcaması yapılmadı, Arsenal yaz transfer döneminden 36M Euro kar elde ederek elini rahatlatmayı tercih etti. Gençlerine güvenen Wenger’i öğrencileri yüzüstü bırakmadı 75 puan toplayarak üçüncü oldular, o sezon henüz 22 yaşında olan Fabregas 15 gol 15 asistlik performansı ile Arsenal’in en önemli silahı haline gelmişti.
Wenger’in gençleri bir önceki sezon ligi 3. tamamlamıştı ancak teknik adam
kadrosundaki yetersiz stoper rotasyonunun çözümünü arıyordu. Gallas’ın elden çıkarılıp
yerine Lorient’den 12.5M Euro’ya 24 yaşındaki Koscielny’yi ve Sevilla’dan 6.5M Euro’ya
Sebastien Squillaci’yi takviye ederek reçeteyi buldu. Elinde Vermaelen ve Koscielny gibi iki tane 24’lük stoperi olan Arsenal uzun yıllar defansı emanet edeceği isimleri bulmuş
gözüküyordu. Parayı idareli kullanmayı tercih eden Londra ekibi denge politikasını
benimsemiş, hücum hattına Robin Van Persie’yi yedekleyecek isim olan Chamakh’ı
bonservis ödemeden transfer etmişti. Kadrosunu muhafaza etmeyi başaran Arsenal, 7.5M Euro’luk bonservisiyle Eduardo’yu Shakhtar Donetsk’e, Gallas’ı bonservissiz olarak
Tottenham’a, Carlos Vela’yı ise kiralık olarak West Bromwich’e verdi. Arsenal sezona 4
maçta 3 galibiyetle hızlı girse de, son 7 haftada alınan 1 galibiyet 3 beraberlik ve 3
mağlubiyet şampiyonluğu ellerinden kaçırmalarının en büyük sebebi olmuştu. Gençler deyim yerindeyse yarışın son düzlüğünü koşamadı, lider Manchester United’ın 12, ikinci Chelsea ve üçüncü Manchester City’nin ise sadece 3 puan gerisinde dördüncü oldular.. Wenger’in takımı o sezon gol sorununu çözmüş ligin en çok gol atan ikinci takımı olmuştu ancak yapılan stoper takviyelerine rağmen Vermaelen’in aşil tendonu problemiyle sezonu kapatmasının da etkili olduğu defansif sıkıntılar çözülememişti.
Arsenal 125. Yılına girerken beklentiler şampiyonluk kadrosu kurulacağı yönündeydi ama takımı son dört sezondur sırtlayan isim Cesc Fabregas, yetiştiği kulübün teklifini kırmadı ve Barcelona ile imzaladı. Arsenal için 125. Yıl hazırlıkları beklendiği gibi gitmiyorken takımın başına Mancini’yi getiren Manchester City kesenin ağzını artık sonuna kadar açtı. Samir Nasri’yi 27.5M Euro, Gael Clichy’i 8M Euro’ya transfer eden City o sezon son sözü kendilerinin söyleyeceğini belli edercesine 40M Euro bonservis ödeyerek Sergio Aguero’yu renklerine bağladı ve rakiplerine mesajı açıkça verdi. Wenger’in elinde 80M Euro’luk bir yaz transfer kazancı vardı ama hücumda elinde sadece Robin Van Persie kalmış, üstelik stoper bölgesinde ise geçen sezon aşil tendonu sakatlığı yüzünden ligin tamamını kaçırmış Vermaelen’i vardı. Wenger’in ilk hamlesi hücum hattını zenginleştirmek oldu ve gerekli takviyeler 24’lük Gervinho’yu alarak başladı. Southampton’dan geleceğin yıldızı olarak görülen daha 17 yaşındaki Oxlade Chamberlain transferi Arsenal’e tam 14M Euro’ya mal oldu. Wenger transferin sonuna yaklaşıldığında Everton’a Arteta için 12M Euro ödedi, stoper bölgesine ise 12M Euro karşılığında Wolfsburg’dan Mertesacker’i kadrosuna kattı. Artık zamanı kalmayan Wenger, yine 31 Ağustos günü Chelsea’den Yossi Benayoun’u kiraladı. Aynı gün Gael Clichy’nin boşluğunu doldurmak için Fenerbahçe’den Andre Santos’u takıma
kattı ve günü dört takviye ile kapattı. Londra temsilcisinin plansız bir yaz transfer dönemini geride bıraktığının anlaşılması geç olmadı, ilk üç hafta iki mağlubiyet bir beraberlik alan takım, üçüncü hafta Manchester United deplasmanında tam anlamıyla kabusu yaşadı ve sahadan 8-2 mağlup ayrıldı. Ligin ilk yarısını beşinci sırada lider City’nin 12 puan gerisinde kapatırken üst sıradaki rakiplerinden az gol atıp fazla gol yemeleri ikinci yarı için parlak sinyaller vermiyordu. Arsenal kış transfer döneminde takımın efsanesini kiralayarak hücumda gol problemini çözmek istedi ve Henry beş yıllık aranın ardından tekrar yuvasında Londra’daydı. Fransız yıldız 34 yaşında döndüğü Arsenal’de 7 maça çıkmış ve sadece 161 dakika forma giyebilmişti ama 3 gole imza atmıştı bile. Ancak bu birliktelik beklendiği gibi olmadı ve sadece 40 gün sürdü, MLS’in başlamasına kısa bir süre kala Henry, New York Red Bulls’a geri dönme kararı aldı. Kış transfer dönemini Henry ile kapatan Arsenal, Fransız yıldızın takımdan ayrılmasıyla yeniden hücum planı kısıtlandı, defansif zaafiyetlerine de çözüm bulamadılar ve sezonu kalelerinde maç başına 1.3 gol görerek lider Manchester City’nin 19 puan gerisinde üçüncü tamamladılar. 125.Yılında hüsrana uğrayan Arsenal, artık deyim yerindeyse “Parayı verenin düdüğü çaldığı” Ada futbolunda bir şekilde rakipleriyle mücadele edip oyunun içinde kalmalıydı. 12 / 13 sezonu hazırlıklarına erken başlayan Wenger, yeni sezonda rakip kaleye “topla tüfekle” gitmeye karar verdi. Köln’den Podolski, Malaga’dan yaratıcı oyuncu sorununu çözmesi için Cazorla ve 9 numaraya geçen sezonu Montpellier’de 25 golle tamamlamış 1.93’lük 25 yaşındaki Giroud transfer edildi. Arsenal hücum hattı uzun yıllar sonra hiç olmadığı kadar göz korkutuyordu ki Manchester United 17 ağustos günü 31M Euro bonservis ödeyerek Robin Van Persie’yi renklerine bağladı. Londra’da yaprak dökümü başlamıştı, Carlos Vela hücum rotasyonunda artık yer bulamayacağı için Sociead’a 14M Euro’ya satılırken Barça ise Arsenal’de beşinci yılına giren 25’lik Alex Song için 20M Euro’yu gözden çıkarıp transferi tamamladı. Arsenal 60M Euro harcadığı transfer sezonu kapanırken satılan oyuncuların bonservislerinden 70M Euro kazandı ve yaz dönemini +10M Euro transfer bilançosuna ulaşarak kapattı. Wenger niyetini yaptığı transferler ile belli etmişti bu sezon golcü bir Arsenal oynatacaktı. Takım lige ilk iki hafta hiç gol atamadan başlayınca “Şampiyonluk hasreti sürecek mi?” Soruları akla gelirken, deplasmanda 2-0’lık Liverpool galibiyeti ve Southampton’a karşı Emirates’de alınan 6-1’lik zafer taraftarın umut ışığı oldu. 10. Hafta geldiğinde rakip ManU’ydu, Hollanda’lı yıldız takımına çoktan alışmış şimdiden istatistiklerine 7 gol 4 asist yazdırmıştı. Korkulan olay dakika 3’ olduğunda gerçekleşti ve Van Persie, Arsenal filelerini harika bir golle havalandırdı. Kuzey Londra ekibi Manchester deplasmanından 2-1 mağlup ayrılırken, Van Persie sezonu 26 gol 15 asist ile tamamlayacağının sinyallerini o maçta vermişti. Arsenal 2013 yılını sadece eski yıldızlarının kariyer performansına şahitlik ederek Manchester United’ın 16 puan gerisinde bitirdi ve dördüncülükte kaldı. İngilizler’den “There is only one Wenger” (Yalnız bir Wenger var) tezahuratını oldukça sık duysak da taraftarlar artık ikiye bölünmeye başlamış, Arsene Wenger’in futbolundan memnuniyetsizliklerini, takımlarının yıldız ve lider oyuncu eksikliğini artık sesli dile getiriyorlardı. 14 Haziran 2013 tarihinde başkan seçilen Sir Chip Keswick yeni sezon için taraftara heyecan verirken Arsene Wenger Endüstriyel futbolu kabul eden ilk hamlesini yapmak için hazırlanıyordu. Real Madrid’de geçirdiği üç yılını yakından takip ettiği Mesut Özil’in İspanyol basınında çıkan Mourinho ile anlaşamadığına yönelik haberler gündemdeyken, Real Madrid, Barcelona’nın 100 puan yaptığı sezonda 85 puan toplaması ile takım birkaç isimle yolları ayırmaya karar verdi. Carlo Ancelotti ile anlaşan Madrid ekibi, başta sezonu 10 gol 24 asist ile tamamlayan Mesut Özil’i Arsenal’e ve Higuain, Callejon, Raul Albiol üçlüsünü ise Napoli’ye sattı. Arsene Wenger Mesut’u 47 Milyon Euro bonservis ödeyerek Arsenal tarihinin en pahalı oyuncusu unvanı ile takıma kattı. Real Madrid’in ve Almanya Milli takımının oyun kurucusu, 10 numarayı emanet edebilecekleri, hücumda orkestranın şefini bulan Arsenal, 13 / 14 sezonuna oldukça iyi başladı ligde 5. Hafta oturdukları liderlik koltuğunu 23. Haftaya kadar korumayı başardılar ancak rüya 23. Haftada Manchester City’nin zirveyi devir alması ile son buldu. Arsenal Mesut Özil’den beklediği katkıyı istatistiksel olarak alamasa da Aaron Ramsey kariyer yılını geçiriyordu, sezonu 16 gol 10 asistlik performansla tamamlayan Ramsey 26 Aralık 2013 günü West Ham United karşısında oynanan maçın 65. Dakikasında sakatlık sonucu kenara alındı ve sahalardan dört ay uzak kaldı. Prime döneminde takımın deyim yerindeyse sırtlayan bir performans gösteren yıldızın eksikliğinde Arsenal büyük güç kaybetti ve ilerleyen haftalarda gol yollarında sıkıntı yaşamaya başladı. Büyük maçlarda kötü performans gösteren, takımın defansif zaafiyetlerinin öne çıktığı anlar ile göze batan bir futbol oynatan Wenger, 6-0 Chelsea, 6-3 Manchester City ve 5-1 Liverpool gibi sansalyonel sonuçlar ile kaybedilen maçlarda rakiplerine adeta hediye edilen üç puanları sezonun sonunda mumla arayacaktı. Ligin geri kalanında City, Chelsea, Liverpool arasında değişen zirvede ipi sonunda Manchester City 86 puan toplayarak göğüsledi, o sezon Kuzey Londra ekibi 79 puan ile liderin 7 puan gerisinde sezonu bitirdiğinde taraftarın öfkesi büyüyor, şampiyonluğun elden kaçırılmasını büyük maçlarda alınan farklı mağlubiyetler olarak gösteriyordu. FA Cup’ı Hull City karşısında normal süresi 2-2 biten maçın 109. Dakikasında Aaron Ramsey’in ayağından gelen gol ile kazanan “Gunners” sezonun hediyesini dramatik şekilde ligin yarısını kaçıran Galler’li yıldız oyuncusu Ramsey tarafından almıştı. Wenger sakatlıklardan yüzü gülmediği sezonu 4. bitirmesini performanssızlık değil şanssızlık olarak görürken taraftarın ortak kanaati Wenger’in artık yeni isimlerin önünü açması yönündeydi. Fransız teknik adam kadroyu baştan aşağı değiştirmeye karar verdi, yeni sezonda 21 oyuncusunu sattı ve takıma tam 18 transfer yaptı. Barcelona, Neymar için boşalttığı sol açık bölgesinde artık Alexis Sanchez’i düşünmüyordu ve Arsene Wenger takımına Mesut Özil’in ardından tekrar elit seviye bir yıldızı transfer etmenin peşindeydi. Arsenal, Alexis için Barcelona’ya 42.5 M Euro bonservis ödeyipi Şili’li yıldızı renklerine bağlarken, Calum Chambers, Danny Welbeck, Debuchy, Gabriel Paulista ve David Ospina gibi isimlere o sezon toplam 75 Milyon Euro harcadığında Arsene Wenger 118 Milyon Euro’luk transfer harcaması yapması tüm futbolseverleri şaşırttı. Efsane Hoca taraftarın ve kendinin hasretini çektiği şampiyonluktan uzak 10 yıldan fazla zamanın ardından belki de son bir şampiyonluk yaşayıp Londra’ya veda etmek istiyordu. Bir diğer Londra temsilcisi Chelsea ise David Luiz, Lukaku, Andre Schurrle gibi isimlerin satışından 145 Milyon Euro gelir elde edince sezona 135 Milyon Euro’luk kadro kurarak hazırlandı. Gelen yıldız isimlerin başında Arsenal’de harika performansı ile unutulamamış Cesc Fabregas ve Atletico’da geçirdiği rüya sezonda La Liga şampiyonluğu yaşayan 36 gol 4 asist ile kariyer rekorunu kıran Diego Costa vardı. Londra’dan bir şampiyon çıkacağını tüm İngiltere anlamıştı fakat kupa Londra’nın Kuzey’ine mi yoksa Güney’ine mi gidecekti? Arsenal, Chelsea deplasmanına giderken liderin 6 puan gerisindeydi, deplasman ekibinin rakip kaleye çektiği 10 şutun hiç biri kaleyi bulmazken, Güney Londra temsilcisi dakika 27’ de kazandığı penaltıyı yıldızı Eden Hazard kullandı ve skoru 1-0 a getirdi. Diego Costa 78’de skoru belirleyen golü Cesc Fabregas’ın asisti ile kaydetti ve maç 2-0 Chelsea galibiyeti ile sonuçlandı. 38 haftalık ligin 36 haftasında liderlik koltuğunda oturmayı başaran Chelsea domine ettiği sezonu 87 puan toplayarak lider bitirdi. Arsenal, FA CUP finalinde Aston Villa karşısında 4-0 galip gelirken, Community Shield’i Manchester City ile oynadı ve rakibini 3-0’lık skorla geçti. Sezonu iki kupa ile tamamlayan Wenger, Avrupa’da ise Monaco karşısında Şampiyonlar Ligi son 16 turunda deplasman golü kuralına takılarak elendi. Kuzey Londra kulübü uzun yıllar sonra sezonu iki kupayla kapatmış yapılan transferlerin meyvesini toplamıştı, eksik bölgelere yapılacak küçük dokunuşlar ile şampiyonluk sezonunu oynayabileceğini düşünen Wenger, geçen sezon şampiyonluk yaşayan Çek eldiven Petr Cech ve takımın en çok sakatlık yaşadığı orta saha bölgesine defansif takviye için Mohamed Elneny’i transfer etti. 15 / 16 sezonunda Premier Lig’i bekleyen sürprizden habersizdik ancak 15. Hafta geldiğinde son şampiyon çoktan havlu atmış 16. Sıradayken, Liverpool’da sezona kötü girmiş 10. Sırada yer alıyordu. Tepede beklenmeyen bir misafir vardı ki o misafir lige henüz 2014 yılında yükselmiş olan Leicester City’di. Premier Lig sezonun son 8 haftasına kadar dört takımın rekabetine şahitlik etmiş, şampiyonluk Leicester, Arsenal, Tottenham ve Manchester City arasında gidip gelmişti fakat büyüklerin mücadelesinin yanında Leicester 23. Hafta oturduğu liderlik koltuğunu 38. Haftaya kadar korumayı başararak peri masalı gibi geçen sezonda kulüp tarihinin ilk Premier Lig şampiyonluğuna ulaştı. Sezona Jamie Vardy damgasını vururken ona bu gösteride en çok desteği ise Cezayir’li Riyad Mahrez verdi. King Power’da sadece 1 mağlubiyet alan Leicester rakiplerinin görece kısır geçirdiği sezonu 81 puan toplayarak şampiyonlukla bitirirken Wenger bu sürpriz takımın 10 puan gerisinde ikinci olmanın üzüntüsünü yaşıyordu, son dokuz haftada hiç mağlubiyet almamış ancak kolay rakiplerine karşı bu dokuz haftada üç beraberlik almışlardı ve uzun yıllardır tekrarlanan senaryo yine karşılarındaydı. Kendilerini bir şekilde kupanın bir adım ötesinde buldular. Community Shield’ı Chelsea karşısında 1-0 kazanıp teselli bulsalar da Top 6’nın bu kadar performanssız geçirdiği sezonda şampiyon olamamaları kendilerine gelen bu fırsatın ne denli kıymetli olduğunu gösteriyor 12 yıllık hasretin belki de daha uzun yıllar süreceği gerek İngiliz taraftarlar gerekse Wenger cephesinde anlaşılıyordu. Yapılan planlamalar, köklü değişimler ve hatta Fransız teknik adamın transfer politikasının dışına çıkan harcamalarına rağmen değişen futbol Londra ekibini bir şekilde zirvenin dışında tutmayı başarıyordu. Wenger’in ise bu olumsuz tabloda maalesef uzun vadeli planlama yapacak kadar kredisi kalmamış, kısa sürede yıldız isimleri takıma katarak sonuç alma odaklı planlamalara yönelmesine sebep olmuştu. Bir türlü istikrarı yakalayamadıkları ve Arsenal’in uzun yıllardır en problemli bölgesi olan Ön Libero’ya takviye yapılmasının şart olduğu dönemde kronik sakat denebilecek 15 / 16 sezonunu sadece üç maç oynayarak tamamlayan Jack Wilshere, Bournemouth’a kiralık olarak gönderildi. Bölgenin emniyetini sağlayacak, defans ile ileri bölgenin bağlantısını oluşturacak isim Granit Xhaka’ydı. Wenger oyunu geriden kurabilecek iyi ayaklı bir ön liberonun takıma ne kadar katkı sağlayacağını biliyordu ve transferini tamamlamak için 45 Milyon Euro ödemeyi kabul etti. Mönchengladbach ve Euro 2016’da İsviçre milli takımı ile gösterdiği performans büyük kulüplerin dikkatini çekmiş ve Xhaka artık Londra’nın bir parçası olmuştu. Mesut Özil’in Almanya milli takımından arkadaşı kariyerinde Dünya Kupası şampiyonluğu bulunan stoper Shkodran Mustafi transferin son günlerinde 41 Milyon Euro karşılığında Valencia’dan takıma katılırken yine La Liga’da sezonu 17 gol 10 asist ile tamamlayan Lucas Perez için Deportivo’ya 20 Milyon Euro bonservis ödendi. Londra’nın Kuzeyi 2017’de kupayı müzeye götürecek kadroyu kurmak için hareketli günler geçirirken Güney’i ise felaket geçen sezonun yaralarını sarmak için teknik direktörlük koltuğuna Jose Mourinho’nun yerine İtalya milli takımının başındaki adam Antonio Conte’yi getirerek hazırlıklarına başlamıştı. Şampiyon Leicester’dan Kante ve PSG’den David Luiz için toplam 70 Milyon Euro, Marsilya’nın Belçika’lı forveti Batshuayi için ise 40 Milyon Euro ödeyen Conte sezonun başında kılıcı kınından çıkarmıştı. Wenger ilk on haftayı yedi galibiyetle geçse de Şubat ve Mart ayında gösterilen kötü performans takımı zirve takibinden uzaklaştırdı. Yine Şubat ve Mart aylarına denk gelen Şampiyonlar Ligi Son 16 turunda rakip Bayern Münih’di, Alman ekibi ilk maçta evlerinde rakibini sahadan süpürüp geçmiş Arsenal kalesine gönderdiği yirmi dört şutun on ikisinde isabet bulurken fileleri beş kez havalandırmıştı. Wenger’in öğrencileri maçı sadece 187 isabetli pas ile tamamlarken sahadan 5-1 mağlup ayrılıyorlardı. 7 Mart günü Londra’da oynanan ikinci maçta Theo Wallcot 20.dakikada Arsenal’i 1-0 öne geçirsede Münih ikinci yarıya beş gol sıkıştırmayı başarıp sahadan yine aynı skorla ayrıldı. Darmadağın geçen kış aylarından sonra havalar ısındıkça Arsenal’de ısınmış, son sekiz haftayı yedi galibiyet alarak kusursuza yakın oynamışlardı. FA CUP finalinde şampiyon Chelsea ile karşılaşan Gunners formdaydı ve rakibini 2-1 geçip kupayı kazanan taraf oldu. Londra’nın Kuzeyi artık Wenger Arsenal birlikteliğinin sonuna gelindiğine karar vermiş tepkiler en üst seviyeye gelmişti. 70 ine merdiven dayamış Fransız teknik adam 22 yıllık Arsenal hikayesinde bu kadar büyük bir tepki ile ilk defa karşılaşsa da kulübe verebileceği son bir hizmet ve şampiyonluk olduğunu düşünüp 2017 / 2018 sezonunda takımın başında olmaya karar verdi. Uzun zamandır peşinde olduğu Dünya’nın bir çok kulübünün transfer listesinin başında yer alan Lyon’un süperstarı Alexandre Lacazette’i transfer etmeyi 53 Milyon Euro bonservis ödeyerek başardı. Kulüp tarihinin en pahalı transferi unvanını Mesut Özil’den almış olan Fransız santrafor çok büyük beklentiler ile Londra’ya geliyordu. Arsenal ligin ilk yarısında sadece bir beraberlik almış tüm maçlarını kazanmış Manchester City’nin 20 puan gerisinde kalınca Ocak ayında takımda ipler gerildi. Manchester United’a gitmek istediği bilinen Alexis Sanchez 34 Milyon Euro karşılığında takımdan ayrılırken, Olivier Giroud 17 Milyon Euro bonservis ile Chelsea’li, Theo Wallcot ise 22 Milyon Euro’ya Everton’lı oldu. Dortmund ile Ocak ayında Pierre- Emerick Aubameyang için 64 Milyon Euro karşılığında anlaşma sağlandı ve Alexandre Lacazette’in altı aylık en pahalı transfer unvanı yeni bir isme geçti. İleri uçta yalnız gözüken Lacazette’in yanına Aubameyang gibi yıldız bir isim takviyesi yapılarak hücumu üst seviyeye getiren Arsenal, Alexis Sanchez’i sattığı United’dan Henrikh Mkhitaryan’ı kadrosuna katıp hücumu tümüyle yenilemiş oldu. City ile puan farkının kapanması zor gözüküyorken Arsenal’in Uefa Avrupa Ligi’ni kazanma şansı devam etse de ligde 36 puan farkla geride kalan teknik adam sezon sonunda kesinleşen istifasını ” Dikkatli değerlendirmeler ve kulüple görüşmelerin ardından kenara çekilmem için doğru zamanın geldiğini düşünüyorum” sözleriyle duyurdu. Açıklamaların ardından Avrupa macerasına yarı finalde Atletico Madrid karşısında 1-1 ve 1-0″lık skorlar sonucunda veda eden Londra ekibi efsane teknik direktörü ile geçirdiği son sezonunda ligi altıncı sırada bitirdi. Arsene Wenger 1 Ekim 1996’dan beri çalıştığı Arsenal ile 3 Premier Lig, 7 FA Cup ve 7 Community Shield kazanırken, Premier ligde namağlup şampiyon olan tek takım olma unvanını elinde tutuyordu.
22 yıllık serüvenin ardından 2018 / 2019 sezonunda Arsenal takımın başına Paris Saint Germain ile sezonu şampiyon bitiren Unai Emery’i getirdi. İspanyol teknik adamın başarılıSevilla ve PSG maceralarından sonra Londra’da iyi işler çıkaracağından herkesin emin olduğu ortamda ilk takviyeler takımın gözle görülen en güven vermeyen bölgesi olan savunmaya yapıldı. Kaleye Berd Leno, stoper pozisyonuna Sokratis ve Ön Libero için Lucas Torreira ve Lorient’den genç Guendouzi ile anlaşan Emery’nin daha güven veren bir kadro oluşturduğu düşünülüyordu. Sezona iç sahada 2-0 Manchester City ve deplasmanda 3-2 ‘ lik Chelsea mağlubiyeti ile başlansa da sonraki 14 hafta Arsenal hiç mağlubiyet almadı. Zirve takibini sürdüren Arsenal, Manchester City ve Liverpool’un kusursuza yakın oynadığı sezonda kendini şampiyonlar ligi potasına atmayı hedefine koymuştu. Avrupa Ligi macerasına da devam eden Kuzey Londra ekibi, Napoli ve Valencia karşısında içeride dışarıda aldığı galibiyetler ile adını finale yazdırdı. Emery’nin Arsenal’i hem gol atıyor hem de gol yiyordu, defansif sıkıntılarını yaptığı tavkiyelerle çözememiş olan İspanyol teknik adam ilk sezonunu Premier Lig’de maç başına 3,2 gol ortalaması ile tamamladı. Sezonun son mücadelesine çıktıklarında yine gollü bir maç oynayan “Topçular” Uefa Avrupa Ligi finalinde Bakü’de Chelsea ile karşılaştı ancak maçtan 4-1 mağlup ayrıldı. İlk sezonunda Avrupa Ligi’nde ikinci, Premier Lig’i beşinci bitiren Unai Emery gelecek için iyi sinyaller vermişti. Takımın yaşadığı savunma problemlerini Emery ilk yılında yaptığı tavkiyeler ile çözemedi ve yeni sezona David Luiz, Kieran Tierney, William Saliba ve Pablo Mari gibi dört savunma oyuncusunu takviye ederek başladı. Lille’e Nicolas Pepe için 80 Milyon Euro ödeyen Emery, 160 Milyon Euro harcayarak transfer sezonunu kapatsa da Arsenal bu sezon en kötü
sezonlarından birini yaşıyor ve yapılan takviyeler takımın savunma zaafiyetlerini gidermiş gözükmüyor. Unai Emery ile yollar 29 kasım 2019 da ayrılırken yerine Ljunberg getirildi, 1 Aralık’da Norwich deplasmanına takımın başında çıkan İsveç’li sahadan 2-2 beraberlik ile ayrıldı. Arsenal’in efsane futbolcusunun kısa teknik direktörlük macerası futbolculuk yılları kadar parlak olmadı ve süreci 1 Galibiyet 3 Beraberlik 2 Mağlubiyet ile tamamladı. Lige Guardiola’nın yardımcısı olarak başlayan 37 yaşındaki Arteta, Everton maçı öncesi yeni teknik direktör olarak duyuruldu ancak Arsenal’in başında ilk maçına Bournemouth karşısında çıktı. Arteta’nın da reçetesini bulamadığı Arsenal orta sıralarda lig mücadelesine devam ederken 2000’lerin başlarında İngiltere’yi kasıp kavuran, Dünya futbolunun şimdiki halinin oluşmasına o zamanlardan en büyük emeği veren bu kulüp için “Arsenal‘in imajı için kendimi feda ettim” diyen Arsene Wenger’li Arsenel’e yine Fransız teknik direktörün sözüyle veda ediyor ve özlenen Gunners’ı tekrar görmeyi temenni ediyorum. Arsene Wenger: “We left our
soul at Highbury“, “Ruhumuzu Higbury’de bıraktık..”

Puan almaya gidip üç puanı kaçırmış gibi.. Sanki Burak 60′ dakikada ayağını yatırarak vurmuş şu an tarih yazmışız gibi.. Fransa’dan elimiz boş dönmeyip bir puan aldık ama yetmedi, doymadık, neden yenemedik diye düşünüyorum. Mert bizi ayakta tuttu Merih ve Çağlar sanki kırk yıldır birlikte oynuyorlarmış gibi nefes aldırmadılar. İyi savunma yaptığında güven depoluyor takım, sonucunda rakip kaleye gitmeye başlıyorsun kontra ataklar başlıyor, arkaya iyi toplar atılmaya başlıyor bir bakıyorsun oyunun hücum anlamında kontrolünü almışsın. Fransa geldi duvara çarptı geri döndü ve bunu defalarca yaşadı, sonrasında geri çekildiler çünkü klas ayaklarımız rakip defansın arkasına topu çok iyi kaçırıyordu ve Fransa defansı orta sahaya kadar yerleşmişti. Burak’ın net gol pozisyonu arkasına Ozan’ın topun dibine girmesi ile Fransa golün geldiğini yavaş yavaş anladı. Fakat! Descamps neden bu takımın başında olduğunu gösterdi ve arkaya arkaya kornerler kazanan takımına bir golcü hediye etti Giroud’u sahaya attı. Usta çok gecikmedi tabi ona bu kadar hediye verirseniz o da üç toptan bir tanesine kafayı sokar ve tabelaya ismini yazar, burada önemli olan Şenol Hoca’nın neden hemen bu değişikliğe bir değişiklik ile cevap vermediği sorusunun sorulması. Tamam Hocam Hakan’ı içeri attın pres opsiyonunu kapattın, kontrada dribbling yeteneğin düştü evet ama baktın içeri Giroud girdi arkasına sen de hamleni yapman Cenk’i oyuna hemen sürmen gerek. Değinmeden geçemeyeceğim orta sahada gücü yükselten Ozan’ı kenara almak yerine Burak-Cenk değişikliği yapıp oyunun ritmini biraz daha düzenleyebilirdi, kabul edelim Burak bu maçı 60′ lardan sonra çıkaramayacağını hepimiz anlamıştık, üstelik Ozan temposunu bulmuş top sürmeye bile başlamıştı ama Ozan-Cenk değişikliği geldi, gol hemen arkasına geldi ama belki de Cenk-Burak yapmış olsaydık 2. gole koşmamamız için hiç bir sebep yoktu!
Fransa’nın 4-2-3-1 i oyun içinde bazen hücumda 2-4-4 oldu bazen 3-5-2 oldu bazen de 2-3-5 oldu Fransa tahtaya bir şeyler yazdı ama Griezmann ne isterse onu oynadı belki Griezmann’ın hırsını dizginleyemediler ama kağıda sağdık kalmadıkları kesindi. Kanatlardan sürekli olarak içe dönüp, kontraları ise tamamen kararsız bir düz koşu halinde yapan rakip sonucunda golü de zaten duran toptan buldu. İçerideki lider galiba Barcelona’da gölgede kalınca faturayı Milli Takıma kesmeye karar verdi. Olgun ataklarda genelde çapraz koşular ve dar alanda duvar pasları denemek üzerine yaklaşık 30 dakika harcadılar, sonucunda topu kanatlara yayıp yay çevresine ya da yerden ceza sahasına inmeye çalıştılar. Bu çabanın meyvesini ise art arda kazanılan kornerler ile topladılar, biz 6-2-2 li savunmamız yerine belki 7-2-1 yapsaydık ve Kaptan en uçta bekleseydi daha efektif kontralar yakalardık ama kaptan hayalet presini yaptı ve Sissoko ve Tolisso’nun dış şut opsiyonunu kapattılar. Beklentim bu kilidi Matuidi’nin zaman zaman kanada açılarak zorlaması yönündeydi sol çizgiyi iyi oynayan eforlu, arkaya sarkabilen bir oyuncu olması kanat seçeneklerini arttırıp Coman’ı rahatlatabilirdi ama Fransa bu tarz hücum seçenekleri aramadı ve zaten Deschamps’ın dersine çalıştığını belirttiği gibi akan oyunda gol yememizin zor olması üzerine skoru duran topa yığdılar. Kağıtta 4-1-4-1 olup hücumda bazen 4-3-2-1 olan bazen 3-3-3-1 olan Millilerimiz Fransa’dan istediğini aldı ama benim aklımda hala üç puan kaldı. Yüreğinize, mücadelenize, çabanıza, elinize sağlık! Lider gittik lider döndük.

A Milli Futbol takımımız Moldova karşısında 4-0 galip gelerek grubunda liderliğe yükseldi ve Avrupa vizesini kapmaya artık çok yakın. Takımın oyunu her ne kadar göz doldursa da gözle görülen bir kaç problem var ve Moldova’nın bizim için referans niteliğinde olmadığını düşünüyorum. Başlıca problemlerimiz; Deniz’in maçta gösterdiği performans neredeyse kusursuza yakındı fakat Deniz bu takımın taşıyıcısı olacak mı? Deniz’in karşısında böyle bir bek her zaman bulmamız pek mümkün değil. Orta saha bölgemiz çok kırılgan ve ofansif oyunculardan kurulu gözüküyor, Dorukan hariç diğer orta saha oyuncularımız fizik gücü yüksek takımlara karşı sıkıntı çekebilir, Şenol hoca oyunu kanatlardan oynamak istiyor ancak, Cengiz sağlıklı olduğunda onun kanadı kullanabilir, Cengiz olmadığında kanat oyuncularımız yeteri kadar atletik ve hızlı değiller. Oyuna genel anlamıyla baktığımda defans bölgemiz Merih ve Çağlar’ın hızla yükselttiği grafikleri sonucunda üst seviyeye gelmiş, oyunu rakip sahaya yıktığımızda kilidi açabilecek oyuncularımız var fakat birlikte gösterdikleri performans soru işareti olabiliyor, karamsar yaklaşımım bu grubun Fransa haricinde referans olmaması nedeniyle kaynaklanıyor. İzlanda 90 dakika rakibe yakın markaj yapmaktan ve eski fizik üstünlüğünden uzak, Fransa bize karşı rehavete kapılmış gibiydi belki de rahat rahat kazandıkları kupa sonrası bu grubunda aynı şekilde geçeceğini düşündüler, ama biz 90 dakika enerjimizi sahaya yansıtarak onları yıpratmıştık. Son duruma bakarsak şu an en tepedeyiz ve gruptan çıkacağımıza kesin gözüyle bakıyorum. Uzun süre sonra böyle bir milli takımı izlemek gurur veriyor, ancak eksikliklerini görmemiz ve onlara odaklanmamız gerekiyor. Şenol Hoca’dan önümüzdeki maçlarda farklı dizilişler ve farklı oyuncu rotasyonları göreceğimizi düşünüyorum. Açıkçası şu takımda 3-4-3 oynayacak potansiyel görüyorum, rakibe 70-75 dakika pres yapabilecek, pas yüzdelerini %60-65 bandına çekebilecek, oyunu sürekli karşı alanda tutup kanatlardan rakibi boğabilecek potansiyelleri var. Tabi Şenol Hoca bu kadar risk alır mı bu bir soru işareti, bir futbol sever olarak Beşiktaş’ı tutmasam da Bayern Munich karşısında oynadıkları oyunu çok beğenmiştim ancak ikinci maç Şenol Güneş’in oynattığı o ilginç oyun sistemi beni çok büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Belki Beşiktaş savunmak yerine hücum etmeyi tercih etseydi Bayern Munich’i turun dışına atamasa bile başarılı bir oyun oynayarak veda edebilecekti. Kuşkusuz Şenol Hoca ligin en iyi hocasıydı ve Milli takımın ona ihtiyacı vardı ancak geçmişi maalesef unutamıyoruz.
Çekya karşısında sahada ne yaptığımızı anlamadan, ne oynamaya çalıştığımızı kimsenin bilmediği bir karşılaşmayı kaybederek turnuvanın üst turlarına veda etmiştik. Fakat sırama turları yani Olimpiyat mücadelesi devam ediyor, bugün Karadağ’a karşı yine ne oynadığımızı kimsenin anlamadığı bir maç çıkarttık. Türkiye tam olarak ne oynamak istiyor? Türkiye’nin sahada oyun planı ne? Rakibe göre mi şekilleniyoruz yoksa genel olarak bir oyunumuz mu var? Ben bunlara cevap veremiyorken Türkiye bir şekilde Karadağ maçını kazandı. Dış şutlarımız başarılı mı ? Hayır. Uzunlarımız mı etkili ? Hayır. Ne oynadık bugün? Bireysel oyuncuların mücadelesi ile bir şeyler denedik. Furkan Korkmaz son çeyreğe kadar oynadığı her an vasatın altındaydı ve çok kötü kararlar vererek hücuma da katkı sağlayamadı, Cedi Osman, topu eline aldığında neden hemen potaya attığını ben izlerken hiç anlamıyordum ki, son çeyrekte bir şeyler oldu ve Cedi Osman son 2 dakikada takımının liderliğini eline aldı, takımını sürüklemeye başladı. Ancak böyle diğer maçı kazanabilir miyiz? Beş dakikalık bir periyotta sahneye Melih Mahmutoğlu çıkıyor, sonra Wilbekin sazı eline alıyor, bakıyorlar olmuyor Sertaç oyuna giriyor uzun ile etkili oluyoruz derken Sertaç sakatlanıyor oyun dışına çıkmak zorunda kalıyor, beş kısa oynuyoruz fakat topu paylaşmak konusunda hiç bir çaba yok, sahada ne yaptığını bilmeyen 5 adam var, ne savunuyorlar ne hücum edebiliyorlar sadece birileri top ile potaya hareketlenmeye çalışıyor. Tam bir kaos ile farkı 8-10 civarında uzun süre tuttuk ve neyse ki şans bizim tarafımıza geçti son çeyreğinde son dakikalarında Cedi Osman bir şeyler yaptı maçı kazandık. Benim bu turnuva için şu aşamada gördüğüm şeyler hiç parlak değil. Milli takımın bir oyun planı yok, milli takım alan savunmasını yapılacak takıma da yapıyor yapılmayacak takıma da yapıyor, bu takımın şutörleri var fakat bu şutörleri kullanamıyoruz, topu iyi dağıtamıyoruz, uzunlar perdeye çıkmıyor zaten herkesin bu turnuvada konuştuğun gibi uzunlarımız gerçekten vasat altındalar ilerleyen senelerde alttan gelen bir kaç uzuna ihtiyaç duyulacak bu çok belli. Wilbekin formsuz, Cedi Osman takımı ile anlaşamıyor çok basit pas hataları yaptığını gördük, bizim takım olarak temel noktamız ve hatamız bana kalırsa eğer. Bu takım sert savunma yapması gereken, rakibi yıpratarak gerekirse çok faul alarak oyunun ilk 2 çeyreğini oynaması gereken bir takım, çünkü bizim oyuncularımız ne çok yaratıcı oyunlar ne çok yetenekli oyuncular. Sahayı hızlı katedemiyoruz, fastbreak yok, topu aldık oyun kitlendi crossover yok demek oluyor ki şuta ihtiyacımız var o zaman topu daha iyi paylaşmamız gerekiyor, daha sert, daha yıpratıcı bir savunma yapmamız gerekiyor. Ufuk Hoca maalesef oyuna geç müdahale ediyor, Çekya maçında ısrarla Ersan’ı sahada tutmasına anlam veremedim, bugün Karadağ maçında belki daha erken dokunuşlar yapabilir oyun mantalitesini değiştirebilirdi. Diğer karşılaşmalarımızda Milli takıma başarılar diliyorum umuyorum oynadıkları sistemsiz oyunu fark ederler ve bir kaç dokunuş yaparlar.
Ligimiz için son günü ve hatta son dakikaları hızlı geçen transfer döneminin sonuna geldik. Fenerbahçe takıma yaklaşık 10 yeni transfer ve kiralık oyuncular ile sezona şampiyonluk parolası ile girerken, Galatasaray bombayı patlatmayı transferin son gününe kadar bekledi ve sonuç olarak Falcao ligimize geldi. Beşiktaş, sessiz bir transfer dönemi geçirdikten sonra lige kötü girişin ardından son günlerde transferlerini gerçekleştirdi ve elini milli araya girerken güçlendirdi. Quaresma’nın sorunlu bir şekilde Kasımpaşa’ya transferinin gerçekleşmesi sonrasında Beşiktaş Portekizli yıldızın kendileri için artık yararsız olduğunu düşünse de kanatlarda gücünü ve oyun yaratıcılığını kaybetti. Ara öncesi son maçında rakip kaleye gelememesi pozisyon eksikliği, sadece yan toplarda etkin gözükmesi takımın ofansif gücünü yitirdiğini gösterdi. Fenerbahçe cephesi ise yeni kadrosu ile lige yaptığı hızlı girişini ardından yaz transfer döneminde kanayan yarası olan bek bölgesine takviye yapamadı ve ligin ilk yarısına orjini bek olmayan, sadece gerektiğinde Monaco’da sağ bek oynamış olan Dirar’ı alışık olmadığı Sol bek pozisyonunda değerlendirmek zorunda kaldı. İlk iki maç eforu, hırsı, son saniyede attığı gol ile göz dolduran bir performans ortaya koyan Dirar, Milli maç arası öncesinde oynanan Trabzonspor maçında ilk maç gösterdiği performanstan uzaktı. Fenerbahçe, maçın ilk yarısında sağlı sollu hücum etse de skor üretemedi ve maç 1-1 beraberlik ile sona erdi. Takıma yaz transfer döneminde katılan ve oynadığı maçlarda öne çıkan isimlerin başında Muriqi ve yuvaya dönen kaptan Emre Belözoğlu geldi. Gerek Emre’nin oyun görüşü ile takımı bir maestro gibi yönetmesi gerekse Vedat Muriqi’nin sahanın en ucunda rakipleriyle savaş halinde mücadelesi taraftarın yıllardır aradığı ve dillerinden düşürmediği “Fenerbahçe defans yapmaz, yaptırır!” ruhunu yeniden canlandırdı. Son şampiyon Galatasaray lige beklenenden uzak başladı, hücum gücünü kaybetmiş gözüken aslan, taraftarın göndermek için elinden geleni yaptığı Diagne’yi transferin son gününde şampiyonlar ligi A grubundaki rakibi Club Brugge’a kiraladı ve Kolombiyalı yıldız Falcao’yu renklerine bağladı. Biz futbolseverlerin takip ettiği ve yeteneklerine hayran kaldığı bir isim olan Lemina’da transferin son günü Southampton’dan kiralandı ve bu kritik dokunuşlar ile Galatasaray’ın hücum gücü tam anlamıyla rakipleri için bir kabusa döndü. Beşiktaş, Arsenal’den bu sezon renklerine kiralık olarak kattığı Elneny ile orta saha sorununu gidermiş gibi gözükürken son güne bir bomba daha sıkıştırdı ve Sporting Lisbon’dan Diaby takıma katıldı. Sağ beke Gökhan Gönül ile rekabete girmesi için Barcelona’dan transfer edilen Douglas transfer edilirken, Villareal’den Victor Ruiz stoper bölgesine alındı. Sol kanat için Tottenham’dan alınan Kevin N’koudou benim de takip ettiğim bir oyuncuydu ve ligin geri kalanında performansını dört gözle takip edeceğim bir futbolcu. Potansiyeli çok yüksek bir futbolcu hızı ve yeteneği ile kanattan içeri ya da çizgiye rahat hücum edebilen genç kanat, bence asist istatistiği ile yıl sonunda dikkat çekebilir. Fakat Beşiktaş’ın 19/20 Cemil Usta sezonunda Abdullah Avcı’yı teknik direktör olarak belirlemesi ile bir çokları için en önemli transferi “hoca” bölgesine yaptığı düşünülüyor, ben de hocanın gerek taktik bilgisi, gerekse maça takımını hazırlama yeteneği ile ligin ortalarına doğru sistemini oturtacağı ve takımın kendi oyununu sahaya yansıtacağını düşünüyorum. Yaz transfer dönemünü özetlersek, üç büyükler için yaz transfer dönemi tam anlamıyla başarılı geçmiş gözükmüyor. Fenerbahçe son gün gerçekleştirdiği Brezilya’lı yıldız Gustavo yaz transfer dönemi boyunca beklenen bir transferdi ve uzun vadede Emre’nin yaşacağı sakatlık problemleri ihtimali için bir sahada bir lider bulunması gerekiyordu, Gustavo transferi nokta bir transferdi fakat takıma bu dönem içinde sol bek, sağ bek, sol kanat transferi gerçekleştirilemedi. Muhtemelen takımın devre arasına kadar kazanabileceği maksimum puanı kazanması ve devre arasında bu takviyelerin gerçekleşmesi düşünülüyor. Galatasaray’a baktığımızda stoper bölgesine bir oyuncu, sol bek bölgesine de bir oyuncu alması gerektiğini düşünüyorum. Falcao transferi takımın ilk üç haftada görülen kısır gidişatını giderecek ve takım çok rahat skor üretecek gibi duruyor ama bu sezon defansif olarak zafiyet gösteren bir Galatasaray izleyebiliriz. Bu kadro ligimiz için yeterli olsa bile şampiyonlar ligi A grubu için umarım yeterli olur. Beşiktaş’ın son gün transferleri ile gücünü toplaması muhtemel ama Victor Ruiz aranan stoper mi soru işareti. Ljajic geçen sene gösterdiği performanstan uzak gözüküyor, Kagawa oyunda olduğu dakikalarda çok etkiliydi fakat transferi gerçekleştirilmedi ve oyuncu başka bir kulübe transfer oldu. Quaresma ile yollar geç ayrıldı takım düzeni, dizilişi, sistemi bence bu sebeple tam olarak oturmadı. Ancak lige verilen iki haftalık ara sonucunda Beşiktaş iyi hazırlanabilir ve sonucunda takım bu sezonda Abdullah Avcı’nın da performansını düşünürsek kafaya oynayabilir. Hızlı, soru işaretleri ile dolu, kimsenin tam anlamıyla tatmin olmadığı bir yaz transfer dönemini geride bıraktık. Mercek altına alamadığım tüm takımlara ve dört büyüklere 2019/2020 Cemil Usta sezonunda başarılar dilerim. Keyifli bir futbol izlemek dileğiyle.
Biraz daha bekleyelim oyunu geriden bol pas yaparak kuralım, sakin ve kontrollü golümüzü atacağız az kaldı 🙂